
Her insanın içinde, sessizce konuşan bir ses vardır. Bu ses, hayatı anlamlandırmak, yaşanılanı kelimelere dökmek ve bazen sadece düşünmektir. İşte bu içsel konuşmaların en sade, en samimi ifadesi; deneme türüdür. Bir deneme, ne bir makale gibi katıdır, ne de bir hikâye gibi kurguya yaslanır. Deneme, yazanın zihnine kısa bir yolculuktur. Şimdi seni bu satırlarda kendi iç dünyama davet ediyorum.
Bazen en karmaşık duygular, en basit anlarda yaşanır. Mesela sabah çalan bir alarmın sesiyle uyanmak, pencereden süzülen ışığın yumuşaklığı ya da kahvenin buharında kaybolan bir düşünce… Hayatın içindeki bu küçük sahneler, fark edildiğinde büyür. Deneme yazarken aradığım tam da bu: küçük detayların büyük yankısı.
Gerçek bir deneme örneği, okuyucuya “evet, ben de böyle hissetmiştim” dedirtmelidir. Çünkü her deneme, yazarı kadar okuyucuyu da içine çeker. Deneme yazmak, çoğu zaman kendinle konuşmaktır ama bu konuşma, başkasına ayna tutabilir. Ve bazen, o aynada okuyucu kendi yansımasını bulur.
Deneme, yazmak değil hissettirmektir. Bir konuya değil, bir düşünceye odaklanır. Ve gerçek bir deneme örneği de budur: içten, akıcı ve samimi.