Örümcek Adam Masalı

Bir varmış bir yokmuş… Uçsuz bucaksız binaları, renkli ışıkları ve gökyüzüne uzanan köprüleri olan kocaman bir şehir varmış. Bu şehirde, okul çantasını sırtına takınca omuzları biraz çöken ama gülünce içi güneş gibi ısınan bir çocuk yaşarmış: Peter Parker.

Peter, gündüzleri okula gider, derslerde dikkatle dinler, eve gelince de teyzesine yardım edermiş. Ama Peter’ın küçük bir sırrı varmış: Bir gün minicik bir örümcek onu ısırmış ve Peter’ın elleri, ayakları tıpkı örümcek gibi çok güçlü olmuş. Duvarlara tırmanabiliyor, uzaktan gelen sesleri daha iyi duyabiliyor, bir de bileklerinden incecik ağ ipi çıkarabiliyormuş!

Peter bu gücü önce “Vay canına!” diye sevinerek denemiş. Ama sonra fark etmiş ki güç, oyuncak gibi sadece eğlenmek için değilmiş. Güç, yardım etmek içindi.

Bir akşamüstü, şehrin parkında rüzgar esiyormuş. Yapraklar “fış fış” diye koşuyor, çocukların balonları göğe kaçmak ister gibi zıplıyormuş. O sırada minik bir kız çocuğu “Aaa!” diye bağırmış. Kırmızı balonu ipinden kurtulmuş, havalanmış, uçup gitmek üzereymiş.

Peter hemen etrafa bakmış. Kimse yetişemiyormuş. Peter içinden “Şimdi zamanı” demiş. Çantasını bir köşeye bırakmış, iki adımda bir ağacın gölgesine geçmiş. Gözlerini kısınca yüzü değişmiş sanki… Artık o, şehrin sevimli kahramanıymış: Örümcek Adam!

“Pıt!” diye bir ağ ipi atmış. Balonun ipine nazikçe dolanmış. Sonra hop diye zıplamış, “şip şip” diye ağ ipiyle kaymış, balonu yavaşça aşağı indirmiş. Balon minik kızın eline gelince kızın gözleri kocaman açılmış:

— Teşekkür ederim! demiş.

Örümcek Adam başını eğmiş, el sallamış. Tam gidecekken parkın yanındaki sokaktan bir ses duymuş: “Miyav… miyav…” Sesi çok inceymiş; belli ki korkmuş bir kedi.

Örümcek Adam koşmuş. Meğer küçük bir kedi, bir çöp kutusunun arkasına sıkışmış. Üstelik oraya yaklaşan iki büyük köpek varmış; köpekler kötü değilmiş, sadece meraklıymış ama kedi çok ürkmüş.

Örümcek Adam hemen diz çökmüş, sesi yumuşacık olmuş:

— Korkma minik, buradayım.

Bir parça bisküvi kokusu gibi tatlı bir fikir gelmiş aklına. Cebinden çıkardığı küçük krakeri yere koymuş. Köpekler krakeri görünce dikkatleri oraya kaymış. Örümcek Adam da o sırada “fıt!” diye ağ ipini atmış, kediyi narince sarmış; kediye battaniye gibi olmuş ağ. Kediyi kucağına alıp güvenli bir yere götürmüş.

Kedi “pır pır pır” diye mırıldanmış. Örümcek Adam gülmüş:

— Tamam, tamam… Ben de sevindim.

O gece Peter eve dönerken sokak lambaları birer yıldız gibi yanıyormuş. Peter maskesini çıkarıp derin bir nefes almış. Yorgunmuş ama içi sıcacıkmış. Çünkü iki küçük kalbi korkudan kurtarmış: bir balonlu kızı, bir de minicik kediyi.

Ertesi gün okulda öğretmenleri “İyilik Defteri” diye bir etkinlik başlatmış. Herkes o gün yaptığı küçük iyiliği yazacakmış. Peter kalemini eline almış. Bir an durup düşünmüş: “Ben bunu yazarsam, herkes ‘kahraman sensin’ der… ama ben kahramanlık istemiyorum. İyiliğin konuşması yeter.”

Peter deftere şunu yazmış:

“Bugün birine yardım ettim. Kimse görmese de olur. Çünkü iyilik, görünmese de büyür.”

Öğretmen defteri okurken sınıfta sessizlik olmuş. Sonra bir çocuk kalkmış:

— Ben de yarın komşu teyzeye poşetlerini taşımaya yardım edeceğim!

Bir başkası:

— Ben de kardeşime oyuncağımı paylaşacağım!

Peter’ın içi “pof!” diye pamuk gibi kabarmış. Meğer kahramanlık sadece duvardan duvara atlamak değilmiş. Kahramanlık, bazen bir balonu tutmak, bazen bir kediyi kucaklamak, bazen de bir cümleyle başkasının içini cesaretle doldurmakmış.

O gece şehir uyurken, çatılarda minik bir gölge sessizce ilerlemiş. Örümcek Adam şehre bakmış ve fısıldamış:

— Ben buradayım… ama asıl güzeli, herkesin içinde küçük bir kahraman var.

Gökten üç elma düşmüş; biri bu masalı okuyan çocuğun başına, biri masalı anlatanın başına, biri de iyilik yapmayı unutmayanların başına.

x