Ece'nin Yıldızlı Gecesi Masalı Çocuklar için

Ece, küçük, meraklı ve yıldızları çok seven bir kızdı. Her gece, penceresinin önünde uzanır, parıldayan yıldızlara bakardı. Bir gece, en parlak yıldızın göz kırptığını gördü. Yıldız, “‘”Ece, gel bana!”‘” diye fısıldadı sanki. Ece, cesur bir kızdı. Yıldızın davetine karşı koyamadı. Yataktan fırlayıp pencerenin önüne koştu. Bir anda, yıldız ışığı parladı ve Ece’yi kendine çekti.

Ece, kendini yumuşak bulutlardan örülmüş bir yolda yürürken buldu. Yolun sonunda, şaşırtıcı bir güzellikte bir kale duruyordu. Kale, binlerce yıldızdan yapılmıştı ve her yıldız, farklı bir renkte parıldıyordu. Ece, kalenin kapısına yaklaştığında, kapılar kendiliğinden açıldı.

İçeride, yaşlı ve bilge bir kadın oturuyordu. Kadının saçları, gece gibi siyahtı ve gözleri, yıldızlar gibi parlıyordu. “Hoş geldin, Ece,” dedi kadın yumuşak bir sesle. “Ben, Yıldızların Kraliçesiyim. Sen, en saf yürekli çocuklardan birisin. Bu yüzden seni buraya davet ettim.”

Yıldızların Kraliçesi, Ece’ye yıldızların gizemli dünyasını anlattı. Her yıldızın, bir insanın hayali olduğunu, her yıldızın parıltısının, o hayalin gerçekleşme umudunu temsil ettiğini söyledi. Ece, büyülenmişti. Kraliçe, Ece’ye kendi hayalini sordu. Ece, “Ben, tüm çocukların mutlu olmasını istiyorum” dedi.

Kraliçe gülümsedi. “Güzel bir hayal, Ece. Ama hayallerin gerçekleşmesi için çalışmalısın. Başkalarına yardım ederek, onların hayallerini gerçekleştirerek, kendi hayalini de gerçekleştirmiş olursun.” dedi. Kraliçe, Ece’ye küçük, parıldayan bir taş verdi. “Bu taş, senin hayalini gerçekleştirmene yardımcı olacak. Her iyilik yaptığında, taş daha da parlak olacak.” diye ekledi.

Ece, Yıldızların Kraliçesi’nin sarayında bir gece geçirdi. Yıldızlarla dans etti, yıldız tozundan yapılmış tatlılar yedi ve yıldızların şarkılarını dinledi. Sabah olduğunda, Ece, kendisini tekrar kendi odasında buldu. Yatağının yanında, parıldayan küçük taş duruyordu.

Ece, o günden sonra, Kraliçe’nin öğütlerini hatırladı. Okulda arkadaşlarına yardım etti, sokakta gördüğü kedileri besledi, ihtiyaç sahiplerine elinden gelen yardımı sağladı. Her iyilik yaptığı zaman, taşı cebinden çıkarıp baktı. Taş, her iyilikle birlikte daha da parlaklaşıyordu. Ece’nin kalbi de, yaptığı iyiliklerle birlikte daha da mutlu oluyordu.

Bir gün, Ece, parkta ağlayan bir çocuğu gördü. Çocuk, kaybettiği oyuncak ayısını arıyordu. Ece, çocuğa oyuncağını bulmasına yardım etti. Çocuk çok sevindi. Ece’nin cebindeki taş, o an inanılmaz derecede parladı ve Ece’nin kalbinde büyük bir mutluluk hissi oluştu. O gün anladı ki, başkalarına yardım etmek, kendi mutluluğunun da en önemli parçasıymış.

Günler, haftalar, aylar geçti. Ece, sürekli iyilik yapmaya devam etti. Taş, artık o kadar parlak ve güzeldi ki, onu gören herkes hayran kalıyordu. Ece’nin hayali, tüm çocukların mutlu olmasıydı ve o, bu hayale ulaşmak için elinden gelenin en iyisini yapıyordu. Ece’nin yaptığı her iyi iş, onun yıldız gibi parıldamasını sağlıyordu. Onun güzel kalbi, çevresindeki herkese mutluluk saçıyordu.

Ve Ece, yıldızların parıltısında, kendi hayallerinin ve yaptığı iyiliklerin ışığında, mutlu ve huzurlu bir hayat sürdü. Çünkü biliyordu ki, her yıldız, bir hayalin ışığıydı ve o, kendi ışığını başkalarına da paylaşarak, dünyayı daha güzel bir yer haline getiriyordu. Artık her gece, yıldızlara bakarken sadece hayallerini değil, başkalarının da hayallerini taşıyan bir yıldız olduğunu hissederdi. Bu, Ece’nin en büyük mutluluğuydu. Ve bu mutluluk, her geçen gün daha da artarak devam etti. Çünkü iyilik yapmak, her zaman kendisini ödüllendiriyordu.

Ece’nin öyküsü, büyük bir mutluluk ve umutla son buldu, çünkü o, dünyayı daha iyi bir yer yapmak için çalışmıştı. Ve biliyordu ki, küçük bir iyiliğin bile, büyük bir fark yaratabileceğini. Ece, artık sadece yıldızları izlemekle kalmıyor, kendi ışığını da onlara ekliyordu. Ve bu ışık, uzaklara, çok uzaklara kadar ulaşıyordu.